8 Temmuz 2015 Çarşamba

GEÇİM TARZI

GEÇİM TARZI :


Karaağaç köyünde geçim birinci derecede hayvancılığa dayanır.
Arazinin çok meyilli oluşu ziraate geniş ölçüde imkân vermediği gibi, yükseltinin fazlalığı da ziraatte çeşitliliği sınırlar.
Bunun neticesi olarak arazi, şahsî ihtiyaçlarını temin gayesiyle ekilen saha dışında, tamamen tabiî çayırlara terkedilmiş ve bu husus, insanları geniş ölçüde hayvancılığa sevketmiştir.
Öyleki bu sahada orman, ziraat sahasından çok, çayırlık saha kazanmak gayesi ile tahrip edilmiş ve edilmektedir.
Çayırlıkları meskenlerin hemen yanı başında görmek bile mümkündür.
Nisbeten düz araziler ziraate ayrılmıştır.
Ancak, düz sahaların kendi hububat ihtiyaçlarını temin edecek kadardan fazlası, yine tabiî çayırlara terkedilmiştir.
Çayır sahaları, bilhassa düzlüklerde, ziraat sahalarından daha büyük bir ihtimam görür.
Meselâ, mısır haricinde, hiç bir ziraî mahsûl sulanmadığı halde, her ailenin çayır sahasının yarıdan fazlası sulanır.
Arazinin kullanma bakımından bölünüşünde de birinci sırayı çayır işgal eder.
Çayıra ayrılan saha, bütün sahanın asgari % 50 sidir.

Bütün bu hususlar, köyün hayat tarzında hayvancılığın ağır payını aksettirir.
Köye asıl geliri ticarî mahiyetteki bu hayvancılık sağlar.


En çok koyun ve inek beslenir. Koyun daha ziyade eti, yünü ve süt mâmülleri ile inek ise bilhassa süt mâmülleri ile ticarete mevzuu teşkil eder.
Öküz koşumluk, at ise binek hayvanıdır.
10 -15 sene evveline kadar çok sayıda olan keçi, ormanı korumak gayesiyle bugün artık beslenmemektedir.

Karaağaç köyünde geçimin esasını teşkil eden hayvancılık, geniş ölçüde yaylacılığa dayanır.
Ancak bu havali yaylacılığı, değişik bir tarzdadır.
Ekim-Nisan arasındaki devrede köyde ağıl (kom)  ve ahırda barınan sürüler, Haziran ortalarına kadar, köy ile yayla arasındaki, mahallî olarak kışla denen, intikal sahasında konaklarlar .
Bu intikal sahası ekili arazinin son hududuna tekabül eder.
Burada da daimî meskenler vardır.
Ancak yaylada hemen her ailenin bir evi olduğu halde, burada köyün yarıya yakın kısmının ve çoğunlukla büyük sürü sahiplerinin evleri vardır.
İntikal sahasında bir - birbuçuk ay kadar süren bu konaklama, bu devrede köy civarındaki ekili araziye sürülerin vereceği zararı önlemek gayesiyle yapılır.
Bu devrede yaylaya hemen çıkılmayışının sebebi ise, henüz kar kalkmadığından, yaylanın soğuk oluşudur.


YAYLAYA GÖÇ
Haziran ortasından itibaren, yaylaya çıkış günü köylüce kararlaştırılır ve hep birlikte yaylaya çıkılır.

Çıkış bir günde tamamlanır.

Yaylaya olan bu göçe, bütün hayvanlarla birlikte, her aileyi temsilen bir kadın ve çocuklar katılır. Kışlaya çıkmış olan insanlar aynen yaylaya göçerler.
Kışlada hayvanını herkes kendisi otlatırken, yaylada hayvanları çoban otlatır.
Kışlada da sağım olur; fakat elde edilen süt, peynir ve yağ köye intikal eder ve yaz devresinde şahsî ihtiyaç olarak kullanılır.
Yaylada elde edilen hayvan mahsulleri ise yayla sonu köye indirilir ve ticarete konu olur.

Yaylada Eylül ortalarına kadar kalınır.
Köyden yaylaya birdenbire çıkılmadığı gibi, yayladan köye iniş de birdenbire olmaz.
Eylül’ün ikinci yarısından itibaren, kar yağışı başladığı, soğuklar arttığı ve ot tükendiği için yaylada kalınamaz ve bu tarih ile Ekim ortalarına kadar yine intikal sahası olan kışlada kalınır.
Bu tarihlerde köye hemen inilmeyişinin sebebi, henüz harman işlerinin tamamlanmamış ve mısırın tarladan kaldırılmamış olmasıdır.
Bu devrede kışla sahası, daha alçakta olduğundan daha sıcaktır ve ot henüz ortadan kalkmamıştır. Görüldüğü gibi kışla sahası, yaylaya çıkış ve inişte, mahsülü hayvanların vereceği zarardan, hayvanları da soğuklardan korumaya yarıyan diğer bir ifade ile yayla için, zamanın çıkışta kışlaya nazaran henüz kâfi derecede ısınmamış ve ot bitmemiş; buna karşılık inişte, yaylaya nazaran daha sıcak ve otların henüz tükenmemiş olduğu, bir bekleme yeridir.

Yayladan iniş de, köylünün tesbit edeceği bir tarihde ve tek gün içinde olur.


Yayla ve kışla evleri çoğunlukla iki katlıdır. Alt kat ahırdır. Üst kat biri ikamet yeri, diğeri yağ, peynir yapılan yer (sütlük) olmak üzere iki bölmelidir (7. şekil).
Bunlar muvakkat mesken olduklarından, gerek inşa şekilleri, gerek teşkilâtları bakımından köydekilerle mukayese edilemiyecek kadar sadedirler.
Köydekinin aksine yaylada iskân topludur (12. resim).


Ziraat, köyün İktisadî hayatında geniş bir yer tutmaz.
Kendi geçimleri için en çok ekilen buğday, arpa, kerdige (buğday ve arpanın karışığı) ve mısırdır. İrtifa ve düşük suhunetler bu sahada buğday yetişmesini tahdit eder.
Bunun yanında bazı devreler buğdaya hastalık düşer.
İşte buğdayın arpa ile karıştırılarak ekilmesinin sebebi bu tehlikeyi atlatmak içindir.
Şayet o yıl buğdaya hastalık düşmüşse, ekmek ihtiyacı, arpa ve mısır ile karşılanır.

Buğdayın kışlık ve yazlık olmak üzere iki ekimi yapılır. Kışlık buğday Kasım’ın başı ile ortaları arasındaki devrelerde ekilir.
Bunun için Eylül sonu ve Ekim’de tarlalar sürülür ve fazla nemli olan toprağın kurumasını ve ısınmasını sağlamak gayesi ile, boş bırakılır.
Kışlık buğdayın hasadı Ağustos’un ikinci yarısından itibaren başlar ve Eylül’ün ilk haftasına kadar devam eder.
Hasat edilen tarlalar sürülür fakat boş bırakılmaz; buğdayın yerine mısır ekilir. Böylelikle mısır, buğday ile münavebe eder.
Kışlık buğday tarlaları daha ziyade köyün alçak sahalarında yer alır.
Buna karşılık yazlık buğday daha yükseklere ekilir.
35 - 40 sene evveline kadar, yazlık buğday için tarlalar Haziran ayında sürülür, kışı kar altında geçirir, ertesi yılın Nisan ve Mayıs aylarının ilk yarıları arasındaki devrede, toprağı aralayarak havalandırma gayesiyle tırmıklanır ve akabinde ekim yapılırdı.
Haziran’da sürülen tarlanın hemen ekilemeyip ertesi yıla kadar dinlendirilmesi, Haziran’a kadar gelişmiş otların altüst edilerek gübre haline gelmesini temin içindi.
Hasad ise kışlık buğdaydan bir ay gecikme ile Eylül sonunda idi.
Ancak bu tarz ekini şimdi terkedilmiş olup yazlık buğday, Nisan’da kar kalktıktan sonra, tarla bir kere sürülerek ekilir ve yine Eylül sonunda hasat edilir.
Yaz buğdayı tarlalarında görülen diğer bir değişiklik de, bu tarlaların 2-3 sene üst üste buğdaya tahsis edilmesi sonra da 2 - 3 sene boş bırakılmasıdır.
Boş kalan devrede tabiî olarak gelişen otlar biçilir ve hayvan yemi olarak kullanılır. Böylelikle, bir mânâda, o tarla hiç boş kalmıyor, demektir.
Dinlenme devresi bitiminde, ot köklerinin gübre haline gelmesini temin gayesiyle tarla derince sürülür.
Buğday ve arpadan sonra ikinci derecede ekimi yapılan ve ekmek yapımında kullanılan mısır, geniş ölçüde sulamaya dayanır.
Fasülye, kabak, patates gibi sebzeler, mısır tarlası içine ara ziraatî  olarak ekilir.
Önceleri ziraaî mahsul olarak, bu sahada sadece buğday ve arpa ekilirdi ve bu mahsuller o zamanki nüfusa cevap verirdi.
Nüfus artışı karşısında buğday ve arpanın ihtiyacı karşılayamaması, bura halkını verimi daha yüksek olan mısır ekimine zorlamış ve mısır ziraaî mahsul olarak birinci plâna geçmiştir.
O zamanlar, bilhassa kışın, köylünün ekmeğini bütünüyle mısır ekmeği teşkil ediyordu.
Nüfus artışının köyün ziraî karakteri üzerine olan bu tesiri uzun sürmemiş, bu defa kültür durumunun sebeb olduğu nüfus oynamaları, ziraî karakteri yeniden değiştirmiş; mısır ekimi gerilemiş ve yerini buğdaya terketmiştir.
Bu yeni değişiklikte mısır ekiminin fazla emek istemesi rol oynadığı gibi, diğer önemli bir faktör olarak da, köyün erkek nüfusunun kışın çok azalması rol oynamıştır.
Nitekim okuma yazma oranının çok yüksek olduğu Karaağaç köyünde hemen her ailede, büyük çoğunluğu öğretmen olmak üzere bir memur vardır.
Bunlar yaz tatili haricindeki zamanı köyün dışında, civar kasaba ve köylerde geçirirler, işte bu nüfus oynaması, yani asıl müstehlik olan erkek nüfusundaki azalma, mısır ekmeğine duyulan ihtiyacı azaltmış; buna ilâve olarak kültür seviyesinin de yükselmesi, buğday ekmeğine dönülmesine vesile olmuştur.
Buğdayın verimi mısıra nisbetle düşük olmakla beraber, elde edilen mahsûl, devri olarak göç edenler dışındaki, köy sâkinlerine kâfi gelmektedir.

Yukarıda söylenenlerden anlaşılacağı gibi, bu saha gerek iklim, gerek topografik şartlar bakımından ziraatten çok hayvancılığa müsaittir.
Ancak hayvancılık entansif olmaktan uzaktır.
Bölge tabiî çayırlar bakımından optimum şartları haiz olmasına rağmen, hayvancılık, dededen kalma usullerle devam etmektedir.
Hayvan cinslerinin ve tabiî çayırların İslahı , fennî mandracılık gibi tedbirlerle bölge hayvancılığına hak ettiği değeri kazandırmak, böylelikle tabiatın, geçimlerini hayvancılıkla kazanmaya zorladığı bura insanlarını refaha kavuşturmak zor olmayacaktır.
Karaağaç halkı bu husustaki eksikliğini müdriktir.
Ancak devlet müdahalesi olmadan entansif hayvancılığa yönelmeye, gücünün yetmeyeceği de bir gerçektir.
Bu durum, uyanık ve müteşebbis olan köy halkını, kendi gücünün yetebileceği yeni gelir kaynaklarına sevketmiştir.
Bunlardan biri arıcılıktır. Arıcılık, bölge için istikbâl vaad eden bir gelir kaynağı olarak gözükmektedir.
Bitki örtüsünün çeşitliliği arıcılık için elverişli vasatı hazırlamıştır. Şavşat’da açılan arıcılık kursuna köyden bir ailenin katılması, arıcılığa teşebbüs etmesi ve çok iyi netice alması, arıcılığı revaçlandırmış ve bir kısım köylüyü bu yeni gelir kaynağına sevketmiştir.
Bugün köyün % 10 u fennî arıcılıkla gelir temin etmektedirler.

Mevcut geçim kaynaklarının Karaağaç halkını aramaya sevkettiği diğer bir geçim sahası öğretmenlik olmuştur.
Okumaya karşı büyük alâka duyan bu köyde, ilk okul 1938 yılında açılmıştır. Bugün köy nüfusunun büyük kısmı; 40 yaşın altmdakilerin hemen tamamı, bütün köy halkının ise % 70 i okur yazardır.
Geçim kaynaklarının mahdut oluşu yanında okumaya duyulan bu alâka, bilhassa erkek çocukları ilk okuldan sonra da tahsile zorlamıştır.
Kâzım Karabekir ilk Öğretmen Okulundan mezun olan 8 karaağaçlı ilk okul öğretmeni, köyün diğer gençlerine iyi birer misâl teşkil etmişler ve bunlar için ilk okul öğretmenliği cazip  meslek haline gelmiştir.
Daha sonraki yıllarda Artvin’de de ilk öğretmen okulunun açılması bu mesleği daha da revaçlandırmıştır.
Bugün Karağaç köyünden yetişmiş 40 a yakın öğretmen vardır.
Bunlar mektep devrelerinde ailelerini köyde bırakarak civar köy ve kasabalardaki okullara gitmekte, tatil zamanlarında köye dönmekte ve bu defa köy işlerinde çalışmaktadırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder